Mithat Sancar: İktidar bu dönemde savaşı bitirmeli
Ogün Akkaya
Depremin ardından 8 gündür çalışmalarını sürdüren Halkların Demokratik Partisi (HDP) Krize Uyum Merkezi, Eş Genel Başkanı Mithat Sancar başkanlığında toplandı. HDP Eş Genel Başkanı Sancar, toplantıda açıklamalarda bulundu.
“HALKIN ŞAHİTLERİ ASLA UNUTMAYACAK”
Sözlerine depremde hayatını kaybedenlere başsağlığı dileyerek başlayan Sancar, “Bütün ülke olarak tarifi zor bir acı yaşıyoruz. Sözlerin boğazımıza düğümlendiği bir dönemdeyiz. İnsanların feryatları, imdat feryatları, büyüyen haklı öfkeleri asla unutulmayacak. İktidardakilerin ‘kader planı, yüzyılın felaketi’ diyerek sorumluluklarını ve beceriksizliklerini gizleyebileceklerini düşündükleri bir süreç değil bu. Sarsıntının asıl yıkıcı etkisi depremden önce yapılanlar, yapılmayanlar, depremden sonra yapılmayanlar ve gerçekleşmesi gecikenlerdir. Asıl sarsıntıları insani bir felakete çeviren; Bu, hükümetlerin ve devletlerin politikalarıdır” dedi.
‘YIKIMIN ESAS NEDENİ RANTIDIR’
Depremlerin afete dönüştüğünü belirten Sancar, “Bu faktörlerin başında tedbirsizlik geliyor. Tedbirlerin zamanında alınmaması da bir diğer etkendir. Acil müdahale ve yardımın zamanında ulaştırılamaması da yıkımı ağırlaştıran başlıca sebeplerden biridir. Felaketin temelinde bu ülkeyi ben yönetiyorum diyenlerin vurdumduymazlığı, örgütsüzlüğü ve koordinasyonsuzlukları yatıyor. İnsan ve toplum merkezli yönetim yerine rant ve talana dayalı politikalar yıkımın ana sebebidir. Bugün depremin 8. günündeyiz. Resmi verilere göre maalesef 30 binden fazla insanımız hayatını kaybetti. Hala ulaşılamayan çok fazla enkaz var. Gezilmeyen yerler ve köyler var. Enkaz altında on binlerce insanımız var. Bu karanlık kışın ortasında insanlar soğukta kaderine terk edilmiş durumda. Çadır, soba, battaniye gibi ihtiyaçların devlet ve hükümet düzeyinde yeterince karşılanmadığı bir durum var. Yardımların dağıtımında büyük bir kaos ve kafa karışıklığı var. Deprem bölgesindeki insanlar toplumsal dayanışma ve yardımlaşma sayesinde yaşamlarını sürdürmeye çalışıyor.”
‘BÜYÜK İNSANLIK YIKILIYOR’
Deprem bölgesinde büyük bir yıkım yaşandığına dikkati çeken Sancar, “Ama yok olmayan bir şey var, insanlık, evet insanlık yok olmadı. Hala ayakta. Sivil toplum, milyonlarca gönüllünün, bireysel bireyin, esnafın, aydının, işçinin, iş insanının, sendikanın, kadının, gencin, 7’den 70’e herkesin, yerel yönetimlerin, siyasi partilerin, demokratik kurum ve kuruluşların yardım için seferber olduğu harika bir yerdir. . dayanışma var. Bu büyük yıkımdan bir kez daha büyük insanlık çıkıyor. Böylesine anlamlı bir dayanışma, yaralarımızı sarmanın en temel yoludur.”
‘GÜCÜN BECERİLERİ KÖTÜLÜĞÜ ORGANİZE ETMEKTİR’
Yaraların dayanışma ile sarılacağını belirten Sancar, “Dayanışma duygularıyla hareket eden tüm halkımıza, yurt içinde ve yurt dışında bu seferberliğe katılan herkese, deprem bölgesinde emeği geçen herkese minnettarız. Var olsunlar.İktidarın bütün kötülüklerine, çirkinliklerine rağmen büyük insanlık dayanışması bölgede, her yerde canlı bir şekilde tecelli ediyor ve bu dayanışma büyüyor.Bizim insanımız örgütleniyor, güzellikleri örgütlüyor, uygunlukları büyütüyor. Bu hükümet pisliği örgütlüyor. Bu hükümetin yaptığı en iyi şey mekruhluğu örgütlemek. Bu gücün maharetinin en yüksek olduğu alan mekrufu örgütlemek. “Karşı karşıya olduğumuz durum örgütlü şerdir” dedi.
‘BİNLERCE ARKADAŞ DEPREM BÖLGESİNDE’
HDP’nin deprem bölgesindeki bölgede çalışmalarını sürdürdüğünü ve halkla iş birliği yapmaya devam ettiğini belirten Sancar, “HDP olarak depremin ilk gününde hızla Ankara ve Diyarbakır’da Merkezi Kriz Koordinasyonlarımızı kurduk. Ayrıca depremin yaşandığı bölgelerde aktif bir çalışma yürütmek üzere teşkilatlandığımız il ve ilçelerde seçim uyum merkezlerimizi yerel Sarsıntı Kriz Uyum Masalarına dönüştürdük. Şu anda 3000’den fazla arkadaşımız birinci derecede saha koordinasyonu yaparken, binlerce arkadaşımız da aktif olarak çalışıyor. Bunun dışında Meclis Kümemiz, Gençlik ve Kadın Meclislerimiz bir bütün olarak sahada. Deprem sonrası yıkımın en şiddetli olduğu 6 ilde milletvekillerimiz halkımızla iç içe her zaman ve dönüşümlü olarak yaraların sarılmasına ve acıların azaltılmasına katkı sağlamaktadır.
60 BİN BAŞVURU YAPILDI
Uyum Merkezimize bugüne kadar yaklaşık 60 bin başvuru yapılmıştır. Bu müzakereler sonucunda yaklaşık 300.000 başka bağlantı yapıldı. Enkaz altındaki insanlarımıza acil müdahale için yerlerinin AFAD’a bildirilmesinden, acil yardım organizasyonundan deprem bölgelerine ulaştırılmasına kadar her alanda seferber olduk. Arkadaşlarımız kurtarma çalışmalarına katıldı ve katılmaya devam ediyor. Bize ulaşan herkesin sesine nerede ihtiyaç varsa ulaşmaya çalışıyoruz. Bu çabayı sürdüreceğiz. Deprem bölgelerinden taburcu edilen, Ankara, Mersin, Urfa, İstanbul ve Kayseri’deki hastanelere nakledilen, bu hastanelerde tedavi gören ve taburcu olan 12.322 kişi ile temas kuruldu. Tedarik ve ekipman yardımı koordine edilmeye devam ediyor.
617 ARAÇ YARDIMI YAPILDI
Bugüne kadar TIR, tır ve kamyonet olmak üzere 617 araç tarafımızca sallanan il, ilçe ve köylere teslim edildi. Yurtlarda barındırma faaliyetleri kapsamında 26 farklı ilden aldığımız çağrılar sonucunda 345 aileyi ağırlama fırsatı yaratıldı. Merkezi Krize Uyum bünyesinde teknik, ulaşım ve konaklama, AFAD ile irtibat ve illerle irtibat ekibi olmak üzere 4 kurul daha oluşturduk. Kurduğumuz muhbir hatlarından gelen bilgiler arkadaşlarımız tarafından teyit edilerek AFAD yani il kriz koordinasyon birimlerine iletildi ve yardımların ulaşması için çalışmalar yapıldı. Hatlarımız 24 saat açıktır.
‘MAHTARLARLA İLETİŞİM KURDUK’
Adıyaman, Maraş, Hatay ve Malatya’nın tüm ilçeleri ile Antep’in İslahiye ilçesindeki mahalle muhtarlarını aradık. Toplam 24 ilçede 1148 muhtarla görüştük. Her zamanki gibi depremden dolayı bağlantı sorunları oluyor, ulaşamadıklarımız oldu ama muhtarların yüzde 75’i ile iletişim kurabildik. Önce muhtarlarımıza geçmiş olsun dileklerimizi ilettik. Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza bir kez daha taziyelerimizi sunarken, yaralıların durumunu sorduk ve enkaz çalışmalarının son durumu hakkında bilgi aldık. En önemlisi de genel ihtiyaçları ve acil ihtiyaçları ile ilgili notlarımızı tutarak önce Kriz Koordinasyon Merkezimize sonra da ilgili birimlere ilettik. Bu çalışmalar devam etmektedir.
‘TAKINMAYA DEVAM EDECEĞİZ’
Havalar soğuk olduğu için çadır ihtiyacı ilk sırada yer alıyor. Birçok yere şimdi hiç ulaşılamadı. Görüştüğümüz ilçelerin hepsinde bu ihtiyaç var. Çadır ihtiyacı aciliyetini koruyor. Depremden zarar görmemiş olsa bile insanoğlu evlerine girmiyor, bunun elbette anlaşılması gerekiyor. Barınma ve ısınma ihtiyacı, etkilenen bölgelerdeki tüm insanlarımız için geçerlidir. Muhtarlarla yaptığımız tüm görüşmelerde tüm muhtarlar toplumun gösterdiği yüksek hassasiyet ve toplumsal dayanışmadan dolayı çok memnun olduklarını ifade ettiler. Halkımız dayanışmasının önemini burada da gösterdi. Onlar da hem dayanışma hem de çağrımız için partimize teşekkürlerini ilettiler. Bu teşekkürü hak etmek için daha fazlasını yapmamız gerektiğinin de bilincindeyiz. Herhangi bir teşekkür beklentimiz yok. Bu bizim sorumluluğumuz. Bu bizim insani ve siyasi görevimizdir ve teşekkür bize düşer. Daha büyük dayanışma için seferber olmaya devam edeceğiz. Acımız, yaramız büyük ama dayanışmamız bir kez daha büyük.”
‘HALKIMIZIN ÜZERİNDE GÜÇ OLDU’
Hükümetin deprem sonrası krizi yönetemediğine değinen Sancar, şöyle devam etti: “Şu ana kadar hükümet ne yaptı? Bu bahiste kısa bir bilanço yapalım. Depremde sadece çürüyen binalar insanların üzerine çökmedi. Çünkü başta da belirttiğim gibi asıl yıkımın sebebi siyasi güçler, devletlerdir. Çürümüş sistem ve yozlaşmış güç insanımızın üzerine çökmüştür. AKP-MHP’nin savaştan, talandan, ranttan ve saçmalıktan başka bir şey bilmeyen tekçi iktidarının enkazı da halkın üzerine yıkılmıştır. Devletin ve halkın kaynak ve imkânları ne zaman böyle zamanlarda halkın hizmetinde olmayacak da ne zaman hizmete girecek? Devlet ve onun yönettiği devlet kurumları bu depreme müdahale etmekte geç kaldı. Biz gözlerimizle gördük ama bütün ülke şahit. Depremin ardından eşbaşkanım ve arkadaşım Pervin Buldan ile birlikte bölgeye gittik. Antakya, Samandağ ve çevre ilçelerde gördüğüm tablo bu anlattıklarımızın ne kadar az olduğunu ortaya koyuyor.
‘DEPREM İNSANİ KRİZE DÖNÜŞTÜ’
Depremden 35 saat sonra herhangi bir yardım ve kurtarma grubuyla görüşmedim. Bu zamanın ne kadar değerli olduğunu herkes biliyor. Bundan dolayı bu gecikme ve kaos, organizasyon ve beceriksizlik maalesef can kayıplarında büyük artışa neden olmuştur. Bu güç hali ve devlet kurumları afetin boyutlarını artıran en önemli faktördür. Hükümet krizi yönetemedi ve sarsıntıyı insani bir krize ve trajediye dönüştürdü. Her felakette hükümete göre kurtarılması gereken ilk şeyin insan hayatı değil, kendi bekası ve imajı olduğunu görüyoruz. Bu rejimle birlikte Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi dedikleri bu rejimle ‘yürütme hızlı karar alıp harekete geçebilir’ argümanı da çökmüştür. Tek adam rejimi çöktü. Bütün bunlar artık herkesin çıplak gözle gördüğü gerçekler. İnsanoğlu enkaz altında canını ararken, devletin enkaz altında düşman araması çok büyük bir ayıptır. İktidar enkazda düşman ararken bir yandan da sivil müdahale ve dayanışmayı engellemeye çalıştı, kutuplaşmayı ve nefreti körükleyen açıklamalar yaptı. Bu ülke deprem coğrafyasında yer almaktadır. Tüm hazırlıklar, önlemler ve afet yönetim planları bu bilimsel gerçeğe göre yapılmalıydı.
‘AKP EN BÜYÜK İNŞAAT ŞİRKETİ’
Ancak bilim adamlarını dinlemeyen, dikkate almayan, art arda gelen imar aflarıyla depremi böylesine büyük bir yıkıma neden olmaya davet eden somut bir hükümet iş başında. AKP bu ülkenin en büyük inşaat şirketidir. Hem felaketten hem de felaketten sorumlu, siyasi olarak sorumlu, jenerik olarak sorumlu ve ahlaki olarak sorumlu olan bu hükümettir. Fail bireysel bireylerde aranamaz veya bireysel bireylere sorumluluk yüklenerek bu durum gündeme getirilemez. Elbette kişilerin sorumlulukları göz ardı edilemez, elbette müteahhitlerin bizzat sorumlu olduğu durumlarda soruşturma ve kovuşturmalar yürütülmeli ve hukuk kurulumuz da bu konuda önemli bir çaba sarf etmektedir. Ancak sorumluluk temelde politiktir, bir sorumluluk çizgisi bir konuşma meselesidir. Bu nedenle tüm yasal kuruluşlar, demokratik kurumlar ve halkımız, münferit müteahhitleri öne çıkarma ve siyasi sorumluluklarını gizleme çabalarına karşı uyanık olmalıdır.
İmar affı: 10 BİN KİŞİ ÖLDÜ
İktidarın imar barışı dediği kaçak yapı affıdır. Bugün o imar affının sonucu binlerce binanın yıkılması ve on binlerce insanın enkaz altında kalmasıdır. Milyonlarca insan evsiz kaldı. 1955-2002 ortalarında 8 kez imar affı TBMM gündemine geldi ve yasalaştı. AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından 2023 yılına kadar 9 defa imar affı maddesi çıkarıldı. Bu hükümet 21 yıllık iktidar döneminde 1955 ile 2022 arasındakinden daha fazla imar affı çıkardı. Üstelik AKP hükümeti bu imar affını ‘imar barışı’ olarak adlandırmış ve siyasi bir rant peşinde koşmaktan geri kalmamıştır. İmar affından yararlanan bina sayısı 3 milyon civarında. Bir şok ülkesi olan Türkiye’de 3 milyon binanın kontrolsüz affı, cinayetin açıkça yasallaştığı anlamına geliyor.
21 YILDA NELER YAPTI?
Devlet sorumluluğunu gizleyemez. Hiçbir şekilde gizlenemez. Tekrar ediyorum, en büyük kurumsal yüklenici gücün kendisidir. Asıl fail de bu çürümüş ve rant peşinde koşan somut iktidardır. Erdoğan, Diyarbakır’da bir açıklama yaparak yeniden yapılanma için bir yıl süre istedi. ’21 yıldır ne yaptın?’ İnsanlar sormuyor mu? 21 yılda yapamadığını bir yılda mı yapacaksın? Peki, imar sorununu bir yıl sonra tekrar çözdünüz diyelim. Kaybettiğimiz canları nasıl geri getirirsiniz? Tarihimizin en çatlak ittifakı karşımızdaki güç bloğudur. Tehditlerle siyasi sorumluluğunu üzerinden atmak isteyen bu iktidar, zerre kadar ahlaki ve vicdani sorumluluğu olmadığını göstermiştir. Afete geç müdahale eden hükümet, afet sonrasını yönetmekten aciz. Özetle devlet gelişigüzel bir şekilde insanların yanında olmaz, toplumun çıkarlarını gözetmez. Onları ve acılarını görmüyor. Kendi çıkarı için algı yönetimi ve tehditlerle her şeyin üstesinden gelebileceğini zannediyor ve etmeye de devam ediyor.
‘AFAD İKİ GÜN SONRA İŞE BAŞLADI’
Deprem bölgesinde çürük binalar yapan ve arkasında duran bir hükümetin kişisel afet yönetim planından bahsetmek saçma olur. Orta plan, kira yönetim planıdır. Kriz yönetim planlarının olmadığının en somut göstergesi AFAD’ın durumudur. AFAD’ın çalışan sayısı gönüllüler hariç 5 bin 982. Evet, 85 milyondan fazla insanın acil yardımlarından sorumlu olan AFAD’ın çalışan sayısı 5 bin 982! Yıkılan bina sayısından daha az bir AFAD çalışanı ile afet yönetim planı yapılabilir mi? Sahada özveriyle kurtarma çalışması yürüten AFAD çalışanları ve gönüllüleri elbette bu işin içinde tutulamaz. Çabaları her şeyden önce övgüdür. AFAD çalışanları ve gönüllülerinin hakkını teslim etmek gerekiyor. Sorun yönetimin zihniyetinde, hükümetin politikalarında. Acil bir teşkilatlanma ve uyum kurumu olması gereken AFAD, vasıfsız bir yönetimin beceriksizliği ve bilgisizliği sonucunda 2 günü aşkın bir süre sonra kurtarma çalışmalarına başladı.
‘DİYANET’İN BÜTÇESİ AFAD’IN 4.5 KATI’
Doğal afet ve afetlere karşı alınacak tedbirler bütçe tercihlerinde asla yer almaz. 4 trilyon TL’yi aşan 2023 bütçesi içinde AFAD’ın bütçesi sadece 8 milyar 75 milyon TL. Genel bütçe içindeki payı yüzde 0,5’in altındadır. Karşılaştırmalar hep yapılıyor, çarpıcı olduğu için yapıyorlar, biz de aynısını yapalım. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bütçesi AFAD’ın 4,5 katı. AFAD başkanlığına gelenek dışı yapılan atamalar da bu yolsuzluğun bir başka boyutunu oluşturmaktadır. Bu hükümet, okulların şoka karşı güçlü olması için bütçe ayırma teklifimizi de reddetti. Bu şok, AKP-MHP yönetim zihniyetinin afetlere hazırlığının olmadığını, afetlerin yıkıcı etkisini kat kat artıran bir siyasi zihniyete ve tercihlere sahip olduğunu göstermiştir.
‘DEPREM VERGİSİNİ ARKADAŞLARINA AKTARDILAR’
1999’dan beri toplanan beyin sarsıntısı vergilerinin sadece adını değiştirmişler. Özel Bağlantı Vergisi adı altında her yıl on milyarlarca lira bütçeye gelir kaydediliyor. 1999’dan beri toplanan beyin sarsıntısı vergilerinin ölçüsü yaklaşık 40 milyar dolardır. Bu meblağ ile afetin yaşandığı vilayetler iki defa yıkılıp sağlam bir şekilde inşa edilebilirdi. Böyle büyük bir miktardan bahsediyoruz. Nerede bu beyin sarsıntısı vergileri? ‘Biz bu parayı deprem önlemine harcadık’ diyebilecek tek bir devlet yetkilisi yok. Yapamazlar. Çünkü sarsıntının etkisini azaltmak için kullanmadılar. Depreme karşı önlem olarak kullanmadılar, yandaşlarına ilettiler. Kendi siyasi projeleri için kullandılar. Bütün bunlar hem hatanın hem de failin herkesin gözü önünde olduğunu gösteriyor.
‘İÇ YÖNETİMİN ÖNEMİ’
Katı merkeziyetçi ve monist rejim her şeyi felç etti. Sarayın izni olmadan bir vincin bile hareket edememesi, yetkililerin korkaklığı ve acizliği vahameti göstermektedir. ‘Hızlı’ diye pazarlanan, tüm yetkilerin tek bir kişide toplandığı bu sistemin sonuçlarını maalesef tüm ülke olarak ağır bedellerle yaşıyoruz. Bir dizi bürokratik çılgınlıktan ibaret, yerelden uzak ve kopuk bir yapının apaçık iflası ile karşı karşıyayız. Sarayın karar sistemi, yani katı bir merkezi, hiyerarşik ve bürokratik yönetim, yerel yönetimlerin yetki ve inisiyatif sahibi olduğu ve yerel yönetimin ne kadar pahalı olduğu bu acı deneyimle bir kez daha ortaya çıkmıştır. Çünkü yerellik ilkesi ve buna dayalı yerel demokrasi, kamunun ihtiyacına en yakın birim tarafından bir yetkinin kullanılmasını öngörmektedir.
‘TEKİCİ YÖNETİM KADEMELERİ PARSELLİ’
Bugün dünyada yerel yönetimlerin güçlü olduğu yerler, afetlere en hazırlıklı olan yerlerdir. Yerel yönetimler toplumsal ihtiyaçlara göre önlem alarak ve afetlere hazırlanarak güçlendirilmektedir. Yapılması gereken bu. Sadece yerel yönetimler değil, demokratik kitle kurumları, emek ve meslek örgütleri de burada yer almalıdır. Bu, yerindelik ilkesinin bir gereğidir. Hem karar sistemlerini hem de pratik önlemleri en etkili ve hızlı şekilde ancak yerellik ve yerellik unsuruyla sağlayabiliriz. Tekçi, merkeziyetçi yol ve yöntemlerle toplumun güzelliğine ve kamu yararına bir hizmet örgütlemek mümkün değildir. Tarih boyunca olmadı ve şimdi ne yazık ki acı faturalarla yeniden ortaya çıktı. Bu şok, merkezi yönetimin her kurum ve kademeyi felç ettiğini bize tam olarak gösterdi. Bu sarsıntıda sosyal devlet ilkesinin nasıl yerle bir edildiğini de gördük. Sosyal devlet ortadan kalktı. Anayasada yazılı bir ilke olmaktan başka bir anlam ifade etmez.
‘GÜÇ ‘Kapa çeneni, konuşalım’ DİYOR’
Yurdun dört bir yanından insanlar yüreklerinde derin bir acıyla tüm imkanlarıyla seferber oluyor ve yaraları sarmak için ellerinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorlar. Böylece kaybolan sosyal devletin yerine dayanışmacı toplum gerçeğini koyarlar. İktidarın en üst kademesinden en alt kademesine kadar muhalefet, halk, bu bir doğal afettir. Bu en yakışıksız ahlaksız politikadır. Ölsen bile sus demek, konuşalım. Hükümet istiyor. İktidar gerçekleri söylemeyin, algı operasyonlarımızı ve gerçek dışı açıklamalarımızı kabul edin demek istiyor. AKP genel başkanı, yöneticilerin basiretsizliğinin, müteahhit hırsızlığının, kontrolden çıkardığı imar aflarının şans oyunu olduğunu söyleyerek kendi sorumluluğunu örtmeye çalışıyor. Gaflet, yolsuzluk, beceriksizlik kader gibi sunulamaz. Bunlar kader değil, bunlar siyasi tercihler. Burada da sorumluluk başka bir yere devredilemez. Asıl sorumlu bu devleti yönetenlerdir. İşte tekrar arıyor. Hükümet başkanı defter açtık diyor, biz hatırlatırız ki Türkiye halkı orijinal defteri açtı. Bütün bunların hesabını hukuki ve siyasi çerçevede soracağız.
‘EN HIZLI HAREKET YASAKTIR’
Bu ülkede yaklaşık 100 yıldır, ortalama olarak neredeyse her 10 yılda bir büyük depremler oluyor. Çünkü Türkiye aktif sarsıntı hattında. Peki tüm bunlar bilinmesine rağmen neden bir işlem yok? Bunları gören bir poliçe neden yok? Neden insanı ve toplumu yok sayan bir anlayışla hareket ediyorsunuz? Bunların cevabını biliyoruz, Türkiye’nin haklarıyla birlikte siyasi ve hukuki açıdan hesabını soracağız. Sarsıntının ikinci gününde hükümetin eylemi olağanüstü hal ilan etmek oldu. En hızlı hareket ettikleri alan ise yasaklama, baskı ve yıldırma teknikleridir. OHAL ilan ederek kendi acizliklerini ve sorumluluklarını örtmeye çalışıyorlar. Depremi bahane edip OHAL’i arkalarına alarak kolluk kuvvetlerinin sınırsız yetki kullanmasını sağlamayı amaçlıyorlar. Bunu önlemek zorundayız. Ortada bir suç varsa onu jenerik yollardan takip etmek gerekir. Kolluk kuvvetleri bir ‘suç infazcısı’ değildir. Eziyet bir insan günahıdır. Nedeni ne olursa olsun kimse acı çekemez. Bu konudaki örnekler bir an önce takip edilmeli, bu eziyet yollarına başvuran kolluk görevlileri hızla görevden alınmalıdır. Vakit kaybetmeden tüm sorumlular soruşturulmalı. Kolluk kuvvetlerinin bu tavrı, toplumsal dayanışmayı bozmak ve gönüllüleri bölgeden uzaklaştırmak için bir gözdağıdır. Halkımız bu sindirmenin işe yaramayacağını gösteriyor ve gösterecek. Böylesine büyük bir insani felaket karşısında kimse bu tür art niyetli formüllerle hareket eden iktidara itibar etmeyecek, boyun eğmeyecek. İnsan dayanışmasını büyütmeye kararlıyız ve milyonlar sosyal dayanışmanın gerçek insan dayanışmasına dayandığının farkında.
‘SINIR KAPILARI HEMEN AÇILMALI’
Depremden etkilenen merkezlerden biri de Suriye. Özellikle Afrin, Halep, Lazkiye, İdlib yıkımdan doğrudan etkilenen bölgelerdir. 4 bine yakın kişinin hayatını kaybettiği bildirildi. Bu bölgede savaş, çete gruplarının işgali nedeniyle beyin sarsıntısı geçirdikten sonra hayatta kalma çabası ne yazık ki özellikle bazı bölgelerde çok ağır kurallar altında yaşanıyor. Aslında elimizdeki vahim tablodan daha vahim bir durum ortaya çıkıyor. Daha önce yardım Türkiye Cilvegöz Sınır Kapısı’ndan geçerken BM, deprem nedeniyle yollarda oluşan tahribat nedeniyle ilk gün yardımı durdurduğunu açıklamıştı. Ardından birçok ülke insani yardımın hızlı bir şekilde ulaştırılması için Türkiye’yi sınır kapılarını açmaya davet etti. Bildiğimiz üzere Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi ile tüm sınır kapıları kapalı. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği 10 Şubat’ta deprem sonucu 5,3 milyon Suriyelinin evsiz kaldığını duyurdu. Bu bağlamda Suriye’ye kesintisiz yardım ulaştırılması hayati önem taşımaktadır. Uluslararası yardım kuruluşları, yardımların önündeki engellerin kaldırılmasını talep ediyor. Önemli bir insanlık dramı yaşanan deprem krizinde sınır kapıları acilen açılmalıdır. Tüm sınır kapıları hızla açılmalıdır. Kobanê’ye açılan Mürşitpınar Sınır Kapısı’nın da insani yardıma açılması gerektiğini bir kez daha belirtelim.”
KCK’NIN EYLEMSİZLİK KARARI
KCK’nın deprem sonrası eylemsizlik kararını hatırlatan Sancar, şu davette bulundu: “Böyle kararlar değerlidir. Bir yandan ağır bir savaşın sürdüğü ve tüm gelirlerin savaşa aktarıldığı bir ortamda çatışmaların durmasına zemin hazırlayacak böyle bir karar değerlidir. Dayanışma, felaketten doğmuş olsa bile yeni olasılıklara, yeni yollara kapı açar. Bu vesileyle diyalog ve müzakerenin bedelini bir kez daha vurgulamak istiyoruz. Bu dönemde hem devletin hem de iktidarın savaş ve güvenlik politikalarına son verilmesi gerekmektedir. Bunu önümüzdeki dönem için değerli bir adım olarak değerlendiriyoruz.”
Yarın Malatya ve Diyarbakır’da olacağını, 15 Şubat’ta Diyarbakır’daki Kriz Uyum Merkezi’nde Eş Genel Lider Pervin Buldan ile bir araya geleceklerini belirten Sancar, “Bizi ayakta tutacak olan dayanışmadır. Bu bizim beraberliğimizdir ve bunu bir kez daha hatırlatmayı gerekli görüyorum” dedi. (HABER MERKEZİ)
kilyos escort bayan
ağva escort bayan
akçay escort bayan
edremit escort bayan
avşa escort bayan
uludağ escort bayan
kumluca escort bayan
dalaman escort bayan
datça escort bayan
lara escort bayan
kepez escort bayan
demre escort bayan
kemer escort bayan
kaş escort bayan
turgutreis escort bayan
uşak escort bayan
kocaeli escort bayan
bartın escort bayan
maraş escort bayan